4 Aralık 2012 Salı

Alkali Beslenme


Geçen sene Güneş'in çocukluk arkadaşlarından oluşan 7 çift ile Selimiye'ye gitmiştik. Hayatımızdaki unutulmaz tatillerden birini yaşamış ve çok keyif almıştık. Çiftlerden bir kısmı doktor, bir kısmı spor hocası olunca tabi ki zayıflama ve estetik sohbetimizde bol oldu. Mersin'de yaşayan arkadaşlarımızdan Nafiz bizlere 'alkali beslenme'den bahsetti. Bol su tüketmemiz ve beslenme tarzımızı değiştirmemiz konusunda bilgiler verdi. İlk alkali ile tanışmam bu vesile ile oldu.  Geçen günde bütün trendleri takip ettiğim Ayşe elinde Alkali Diyet diye bir kitapla çıkageldi. Kitabı bir solukta okudum, biokimya uzmanı Ayşegül Çoruhlu'nun dediğine göre; konuya hücre düzeyinde yaklaşılmalıdır. Bir hücreyi sağlam tutacak şartları yerine getirmek, tüm hücrelerin ve o hücrelerden oluşan organların sağlıklı olmasını sağlar. Hücre içinde işleyen doğal metabolik süreç sonucu asit artıklar oluşur, bu artıkların vücuttan atılması gerekir. Yiyecek seçimimizi ait yükünü azaltarak, alkali yükünü arttıracak şekilde düzenlersek kendi sağlığımıza en iyi şeyi yapmış oluruz.
Tüm hastalıkların ortak noktası= asitlenme, asitle
Alkali beslenme şeklinde, asitlenme yükünü hafifletip, alkali oranını arttırmamız gerekiyor.
1. İdrarınızı takip edin, koyu olmasına izin vermeyin.
2.Alkali su için.
3.Sebze suyu içmeye alışın.
4.Himalaya tuzu kullanın.
5.Oranlamayı öğrenin.(hızlı kilo vermek için çiğ sebze yemeniz gerekir)
6.Kaçamaklarınızı alkaliyle dengeleyin.
7.Balık ve iyi yağların tüketimini arttırın.
8.Doğru kalsiyum kaynaklarını öğrenin (sardalya, keçi sütü, badem, susam ...)
9.Alkali yapan besinleri öğrenin (limon, ıspanak, soğan, sarımsak, maydanoz, brokoli, kırmızı biber, salatalık, fasulye, tatlı patates, fındık, badem...)
10.Akşam yemeğini doğru seçin (kilo vermek istiyorsak akşam yemeğinde karbonhidrat miktarını azaltmalıyız, bel bölgesinde incelme istiyor isek ilk şey erken saatte karbonhidratsız akşam yemeği)

Yukarıdaki bilgiler ne kadar yeterli olur bilmiyorum en iyisi siz kitabı alıp okuyun derim.
BOL ALKALİLİ HAYAT

11 Kasım 2012 Pazar

Avusturalya'lı işadamından ders

Geçen gün Ayşe Arman'nin  "Greenpease'e  ayda 50 bin dolar veren adam" ile ilgili yazısını okudum.  Avusturalya'lı bir mühendismiş ilk baslarda 50 dolarla başlayan bağışları işleri büyüdükce büyümüş ve ayda 50 bin dolara gelmiş.  İki kızı olmuş birisi 16 yasında vefat etmiş, öbür kızıda 36 yasında bir psikologmuş ve bir yıl önce evlenmiş, onlara güzel bir düğün hediyesi almış. Ama daha fazlası ne olsun?diyor. Bizim kültürümüzde daha fazlası olmaz. Kızım da kabul etmez, kocasınıda incitmiş olurum.
Ayse sorar 'ev filan mı aldınız?'
Yooo olmaz. Bizim kültürümüzde damada hakaret etmiş olursunuz. onlar kendi evlerini alırlar. Ama benden borç istediler, verdim. Geri ödeyeceklerini söylediler...
Nasıl yani, neden geri ödesinki, siz onun babasısınız!
Elbette ama insanlar hayatlarını kendileri kurmalı. Ayrıca Greenpease'e her ay verdigim para, insanlık için faydalı. O başka bir şey. Kızım da zaten ona havadan bir ev ya da tekne almamı istemez.
Bu yazıyı okuyunca düşünmeden edemiyorum güzel bir hayat dersi ile bizim kültürümüz arasında sıkışıyorum. Biz anne-babalarımızdan çok şey beklerken, çocuklarımızada çok şey vermeye çalışıyoruz. Hatta bazen kendi şartlarımız dışında şartlar sunup çocuğa sanal bir dünya yaratıyoruz.  Aslında çocuğa sunduğumuz zorlama hayatlar ile onlara 'sen beceriksizsin ben senin adına düşünüp yaparım' diyoruz. Ama bir yandanda oğluma ev alacak param varsa neden sıkıntıya düşsün diye düşünüyorum. Ah! bu kültürümüz ah! Gerçi savunma mekanizmam devreye giriyor ve zaten bu ülkede yaşamak çok zor neden çocuğumun hayatını daha zorlaştırayım. Sürekli bir gelecek kaygısı yaşarken O'nunda bu duyguyu yaşamasına izin vereyim. Anlayacağınız kafam oldukça karıştı, duygularım ile mantığım arasında sıkışıp kaldım...

7 Kasım 2012 Çarşamba

Kilo problemini biliyorum geriye çözmek kalıyor





Kilo problemimin nereden geldiğini biliyorum eeee artık geriye çözmek kalıyor. Hayatımızın en önemli meselesinin yemek yemek olduğunu düşünüyorum. Hele ki, Türk ailelerinde bu durum daha fazla gibi.
Neden yemek yeriz?
-Fizyolojik ihtiyaçımızdan dolayı, vücudumuza enerji girecek ki yaşamsal döngümüz devam etsin.
-Karnımız zil çaldığından,
-Damak zevkimizden dolayı,
-Kan şekeri düştüğü için,
-Üzüldüğümüz için,
-sıkıldığımız için,
-Sevindiğimiz için,
-Şuursuzca ne yaptığımızı bilmediğimiz için, ve bir sürü nedenden dolayı yerizde yeriz.
İlk Dünya'ya merhaba dediğimizde emme refkleksimiz vardır ama annemiz bu reflekse karşı doymadığımızı düşündüğü için  bizi emzirirde emzirir. Bebek emdikçe gaz yapar ve ağlar, anne bebek ağladıkça emzirir bu kısır döngü devam eder. (Annem beni seviyor her ağladığımda beni emziriyor)
 İlk ek gıdalara geçtiğimizde bedenimiz kadar yemeği her öğünde yememizi isterler. O yemek ya bitecektir ya da ağzından burnundan şuurlu ya da tv karşısında şuursuzca tıkılacaktır. Yemek artık bizim elimizde yetişkinleri mutlu etme ve sinirlendirme için kullanabileceğimiz bir silahtır. (Anne-babam beni seviyor yemek yedirmek için sürekli ilgileniyor hatta peşimden koşturuyor)
Gittiğimiz anneanne, babaanne, dayı, halı, teyze, komşu teyze nereye gidersek gidelim evde sürekli yemek ikramı yapılır. Allah ne verdiği ise diye başlanır ama oradan ayrılana kadar ikram devam eder. (anneannem, babaannem, teyzemler ... beni çok seviyor )
Okula başladım zaman  süper okul kantinleri ile karşılaşırım, ne ararsan var cola, kremalı bisküvi, tuzlu çubuk daha neler neler  (okul yönetimi beni çok seviyor kısa sürede kana karışıp şekerimi yükselten gıdalar ile beni mutlu ediyor)
Evde canım sıkılır ne yapacağımı bir türlü bilemem, önümde o kadar uzun zaman vardır ki zamanı bol keseden  fütursuzca harcayabilirim. Kendimi dolapla bütünleştiririm (kendimi seviyorum bak şeker yükseldi mutluyum)
Arkadaşımla ya da sevgilimle tartışırım ve sorunu çözemeyip içime kapanıp dolaba açılırım. (aşkta neymiş gerçek aşk çikolata)
Anne olurum yeni hayatıma alışmaya ve doğum ağrılarılarına gögüs germeye çalışırken sürekli emziririm ve sütüm bol olsun diye yerimde yerim. (bebeğimi seviyorum)
Çocuğum okuldan gelir kaçta geldiğinin önemi yoktur saar:13'te olur, 16'da, 18'de pek bir farkı yoktur önüne yemek koymam gerekir. (çocuğumu seviyorum)
Herhalde en traji komik olanıda; evden cenazeniz çıkmıştır kafanız karışık ruhunuz darmadağın olmuştur. Etrafınızda bulunan yakınlar sürekli size bir şey yedirmeye çalışırlar sanki yemek içimizdeki boşluk duygusunu dolduracaktır.
Ya da eve gelirsiniz anneniz canınızın sıkkın olduğunu görünce bir çay yanında bir dilim kek verir sakinleşirsiniz. Artık yemek yemeğe bir çok şey sığdırıyorum. Bu sığdırdıklarım arasında maalesef kilolarda var. Sonrada anneniz ya da bir arkadaşınız çıkıp 'aaa acaba  sen bu sıralar kilomu aldım? bence biraz dikkat etmelisin'der ve sen bu sözlerle başedebilmek için bir parça çikolata yersin...
Kilomu aldım gerçekten acaba neden?...









2 Kasım 2012 Cuma

Ege Edirne'de

Gecen hafta Ege'nin Okulu'ndan bir yazı geldi  Edirne'ye gezi düzenlenecekmiş. Bizim evde bir heyecan bir heyecan icimiz icimize sığmadı. Babası ile konuşuldu ve gitmesine izin verdik. Bu arada bir kaç arkadasım arayipta ne yapıyorsun gonderecekmisin diye sorunca tatbiki göndereceğiz deyip havalara girdim ama acaba gondermesekmi diye düşünmedim dersem yalan olur. Beklenen geziye bu sabah saat 5 te kaldım ve okula , öğretmenlerine teslim ettim.  İlk defa yaşadığımız bu deneyimde biraz karın ağrım var , birazda burukluk. Oğlum gungectikce büyüyor ve bireysellesiyor. Neyse Ege daha donmedi saatin geçmesini bekliyorum ama  kafamı toparlayamiyorum.

30 Ekim 2012 Salı

Bayramın Ardından

Bir kurban bayramı daha geçti ilk önce herkesin bayramını kutlarım.
Bayramın benim hayatımda evreleri var. İlk evre çocukluk dönemi, benim çocukluğumda şimdiki gibi zırt pırt kıyafet alınmaz ya da alınamazdı.Canım anneciğim becerikli bir kadın olduğundan beni oldukça süslü olarak giydirirdi ama genelde kıyafet-çorap-ayakkabı-çamaşır dahil topluca alındığı zamanlar bayram zamanlarıydı. Bayramdan bir hafta önce telaş başlar, dip köşe temizlikler yapılır, baklavalar, dolmalar, börekler hazırlanırdı. Bayram sabahı erkenden kalkılır babam sıcak ekmek kokularıyle eve girer ve keyifli bir kahvaltı yapılırdı. O zamanlar babaannem, dedem (anne tarafı), anneannem hayattaydı.Mutlaka bir öğünde dayımlar, teyzemler ve biz beraber yemek yer, büyükler keyifle sohbet eder  bizde etrafta koştururduk. Hatıralarım oldukça keyifli yani.
İkinci evre dediğim dönem 20'li yaşları sürerkenki döneme denk geliyor. Artık ne babaannem ne de dedem hayattaydı. Ben artık gençtim bizim için bayramlar bir tatil dönemi idi. Bayramlarda itina ile arkadaşlarla program yapılır ve tatile gidilirdi. 20'li yaşlarımın sonuna doğru anneanneciğimde aramızdan ayrılmıştı.
Aslında benim üçüncü evrem hem anneannemin vefatına hem de benim evlenip çocuk doğurma dönemine denk geliyor. Anneannemin vefatından sonra bayramlar benim için tatil anlayışından çıktı. Artık sevdiklerimle kaç bayram beraber geçirebileceğimi, kalabalık sofralarda kahkalar arasında kaç bayram yemeği yiyebileceğimi sorgulamaya başlamıştım.  Birde üzerine evlenip çocuk doğurunca bir yere ait olmanın ve sığınılabilinecek en güvenli limanın geniş aile olduğunun ardına vardım. Benim çocukluğumun bayramlarını yaşatamazsamda çocuğum yine de büyük aile ile yenen bayram yemeklerini, yeni kıyafetleri, el öpmeyi, harçlık toplamayı, harçlıklarla plan yapmayı, arkadaşlarına gazoz ısmarlamayı yaşayarak öğreniyor.
Her  bayramın damakta bıraktığı lezzet farklı oluyor ama hiç biri birbirinin aynı olmuyor. Her bayramda aramıza yeni katılanlarla büyümenin, aramızdan ayrılan eksilen parçamızla hüznün buruk tadını yaşıyoruz.

18 Ekim 2012 Perşembe

Renklerin Sihirbazı

Renklerin Sihirbazı diye başlık atıp sonrada siyah-beyaz bir fotograf koymak bir çelişki yarattı ama Fahrelnissa Zeid'in bu fotografı çok hoşuma gitti.
İstanbul Modern'de çocuklar için düzenlenen ücretsiz atölyelerden bir taneside Renklerin Sihirbazı olan Fahrelnissa Zeid'i tanımak ve eserleri hakkında bilgi sahibi olmaktı. Çocuklar için düzenlenen atölyelerde çocuklar etkinlikten mutlu, ebeveynler güzel İstanbul manzarası karşısında kahvelerini yudumlamaktan. Teşekkürler İstanbul Modern...

21 Eylül 2012 Cuma

Değişim, değişim, değişim...

Değişim, değişim, değişim... Hayatımızdaki her şey değişiyor tamam kabul ediyorum değişmeyen tek şey değişim. Ama çocukluğumun mahallelerini hatırladığımda içim sızlıyor. Sokağa çıkmak diye bir kavramın olduğu zamanlar (şimdi sokak yok ki siteye çıkıyorumda denilmezki)  Bizim mahalledeki bakkal Hasan amca, küçük bir dükkan içinde raflar, küçük bir buzdolabı, bisküvi kutuları, tartı, tezgahta yer alan sakız ve şekerlemeler. 1001 çeşit kırtasiye içinde kitaptan, deftere, kalemlere, çantalara, oyuncaklara kadar her şey var. Manavın önünde mevsim meyveleri, yan dükkanda balıkçı, onun karşısında cigerci önünde kediler. Şimdi ki zamanda büyük market zincirleri dialogsuz geçen hızlı alışverişler. Açıkçası hala ayakta durmaya çalışan küçük esnafın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Et aldığımız kasabın 'abla sana bugün et vermeyeyim'demesini, istiyorum. Bakkalın, manavın, kasabın, fırının, ciğercinin yaşamasını istiyorum. Kabul ediyorum belki küçük esnafın maliyeti daha fazla olduğu için biraz daha maliyetli olabilir ama her ev süt, ekmek dışında arada başka şeylerde alsa bütçeside sarsılmaz, küçük esnafda yaşar diye düşünüyorum. 

İnsan Olmak

Almanya'da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere şu mektubu gönderiyormuş.
Bir toplama kampında sag kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden istediğim şudur.
Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın, çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarımızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir

Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur. İnsan, kendine olan; güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır. Hiç kimse fazla  yaşamış olmakla yaşlanmaz. İnsanları yaşlandıran ideallerini bitmesidir. Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe , beyni yeni şeyler keşfettikçe herkes gençtir. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıkça yaşlanırlar.
İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır!
(Bu yazıyı çok beğendiğim için sizinle paylaşmak istedim. W.E.Glodstone yazmış)

13 Eylül 2012 Perşembe

St.Petersburg İzleri

Temmuz ayının başında Rusya'nın en güzel şehirlerinden biri olan St.Peterburg'a gittik. Gezimiz  sinema platformunun içinde dolaşmak gibiydi bir de saat 23:30 gibi kararmaya başlayan doğa olayıda eklenince değmesin keyfimize. Açıkçası çok beğendiğim şehirde gezilecek yerlerden pek bahsetmeyeceğim, bu bilgilere biraz emek harcayınca ulaşabilirsiniz. Ben gözüme çarpan detaylardan bahsedeceğim.
Bu şehirde çocuklara çok önem veriyorlar, bindiğimiz bütün metrolarda çocuklar oturuyor yetişkinler ayakta. Ege'nin havasını sormayın yani..
0-2 yaş arasındaki çocuklar bol bol dışarıda ama daha büyük çocuklar sanki şehirde yaşamıyorlar herhalde okuldalar yani eğitim şart.
Sokakta bir kişinin omzunda gördüğüm kedi dışında kedi ve köpek hiç yoktu. Nedendir bilemem ama herhalde sokak hayvanları kısırlaştırılırsa bizde de sokak hayvanları azalır.
Kadınlar gerçekten güzeller o kadar yağlı ve kremalı beslenmelerine rağmen selülitleri yok. Burası biraz sinir...
Biraz mesafeli ve hatta asık suratlılar , rehberimizde şu an kapitalizmin en vahşisini yaşıyoruz bu şehir sadece sizlerin gördükleri değil diyor.
Yaşlı hiç erkek yok tespitimden sonra kocam 'o kadar votka içiyorlar ki yaşlanmaya fırsat bulamıyorlar' yorumunu yaptı.
Anayasalarının bilmem kaçınca maddesine göre izin almadan toplanıp yürüyüş yapabilirlermiş ama Putin bu maddeyi kaldırmaya kalktığı için her ay toplanıp yürüyüş yapıyorlar.
Biz oradayken rehberimiz bizi uyardı denizcilik bayramında çok içki tüketilir ve taşkınlık olabilir diye, evet sokaklar bayraklı, çizgili kıyafetli, şarkı söyleyen gençler ile doluydu bence çok keyifli.
Bence en önemlisi bir kadın olarak orada kendimi rahat hissettim, bunu burada yaşarken pek anlamasamda orada daha iyi farkediliyor. Kadınlar rahat rahat dolaşıyor, cafede oturuyor, sohbet ediyor. Türkiye'deki kadınlar her an çantamımı götürecekler, çocuğumu gözümün önünden ayırmayayım, bu hödük niye bakıyor yakammı açıldı, eteğim otururken toplandımı vb hep tedirgin yaşıyor. Hiç dışarıda sandalyeye rahatça oturup arkama yaslanmadığımı farkettim((((((
 
Medeniyetin para ile değil çocuk ve kadına bakışla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Bu keyifli geziden yüzlerce resimden bazıları
 
 
Puşkin'in heykeli

Tatar cami

En önemli caddeleri Nevski , gerçekten çok keyifli
 

Rus Müzesi



Şu kendini çekebilen kişilere bayılıyorum

Ege ve Isaac Katedrali


 

Hermitaj Sarayı, tek kelime MUHTEŞEM

Picasso ve Ege (Sarayda deliye döndüm bir salonda Monet, başka yerde Picasso, Da Vinci ve daha neler)

Kazan Katedrali


Küçük Rus'um
 

Çok güzel parkları ve meydanları var insanın içi sızlıyor

Bütün gün yorulunca kilisede yere oturdum Güneş'te Ege ile bana bozukluk attı))))

Bu pozu pek bir beğendim

Kanlı Kilise , bu kiliseyi çok beğendim her açıdan ve her havada resimlerini çekmişim


Sokak ressamlarına oğluşum poz verirken

Bu fotoda saat 23 civarı

Nehir turundan Hermitaj görüntüsü


12 Eylül 2012 Çarşamba

Kurabiyelerin ağzı yok ki

Dün akşam üzeri çocuklar ikindi kahvaltısı yapıyorlar. Bende masaya oturdum ve sohbet ediyoruz.3 yaşlarında her an insanı kucaklayan, sevgi pıtırcığı , bana Dilekk  Anım diye seslenen oğlumuz sadece konuşuyor ve kurabıye yemek istemiyor ben de 'aaaaa bu kurabiye beni ye diyor'dedim gülerek. Kavala kurabiyesi kıvamında badem gözlü, beyaz tenli insanda her an koklamak ve öpmek hissi uyandıran 3.5 yaşındaki başka bir oğlumuzda 'aaa kurabiyelerin ağzı yokki konuşamazlar'dedi... Ve benim sözüm bitti...

4 Eylül 2012 Salı

İyi ki doğdun Başak.....

27.Ağustos.2000 öğle saatlerinde canımın içi, ilk göz ağrım Başak'cığım Dünya'ya geldi. Halasının kuzusu, bir tanesi, ilk göz ağrısı, burnumun direği, canımın içi iyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın , yaşattığın tüm güzel zamanlar ve duygular için teşekkürler. SENİ KOCAMAN SEVİYORUM...

30 Ağustos 2012 Perşembe

Kids'Dino Dig

Büyük şehirde yaşamak gerçekten zordur, biz büyük şehir insanları zamanı hep yakalamaya çalışırız zamanı yaşamaya değil. Hayatımızda hep yapılacak, yetiştirilecek işlerimiz vardır. Trafik başımızın büyük belasıdır, trafikte her 24 saatin bazen 2-3 bazen daha fazlasını geçiririz. Amma bu kadar şikayetten sonra büyük şehirde yaşamanın en güzel tarafıda bol etkinlik vardır. İstediğin her şeye kolayca ulaşabilirsin. Bu gün mail kutuma Kanyon'da olan bir etkinlik bilgisi geldi.
6-12 yaş arası çocukların 150 milyon yıllık fosilleri gün ışığına çıkarmaları için Kanyon'a bekliyorlar. Özel ekipmanlarla yapılacak unutulmaz kazı macerasında ayrıca mekanik dinazor kostümü, belgesel izleme, oyun ve sergi alanları bulunacakmış. Bilginize....

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Şimdiki Çocuklar Harika

Bu sene Ege'nin yaz döneminde okuması gereken kitapların arasında Aziz Nesin'in Şimdiki Çocuklar Harika adlı romanıda vardı. Tatil döneminin başında kitaplar alındı ve istiflendi. Yıllar önce okuduğum romanı bir türlü hatırlıyamıyordum ve Ege'den önce ben okumaya karar verdim. Ege yaşındaki çocuklar ne kadar zevk alır bilemiyorum ama bir anne olarak bana hitap ettiği kesin.
 Bu roman, çocukların gözüyle büyüklerin nasıl göründüğünü anlatıyor.
 Bu kitapta çocuklar, anababalarını, öğretmenlerini ve büyüklerini eleştiriyor ve düşündürüyor.
Büyük ustada saygılarımla, keyifli okumalar...

12 Ağustos 2012 Pazar

Nurdan Öğretmen ile Mental Aritmatik

Abaküs Dünya'nın en büyük beş icadından biri olup, bilgisayar ve hesap makinasının atası olarak kabul ediliyor.  3-13 yaş arasında çocuklara uygulanan ve onlarda var olan zeka potansiyellerini arttırmaya yönelik bir eğitim porgramı mental aritmatik.  Bu eğitim el, göz, beyin koordinasyonu, zekayı, işitsel ve görsel hafızayı geliştirmeye yönelik bir program.
Bu programı ilk İbrahim Hocadan duydum, Ege için araştırmamı söyledi. Kuzenim İlknur ile de bu program üzerine konuştuk ve araştırmalar yapıldı. İlknur'un  araştırmalarının ve görüşmelerinin sonucunda doğru adresin İMA Turkey'den Nurdan öğretmen olduğuna karar kılındı. İlk önce Zeynep ardında Ege bu programa başladılar. Nurdan Öğretmen çok yönlü, analitik zekası kadar duygusal zekasıda yüksek, güçlü belleği ile müthiş enerjisi olan bir öğretmen.
Bu programda, çocuklar abaküs sayesinde bir çok rakamı toplayıp çıkarabiliyor hatta ileride çarpma ve bölmede yapabiyorlar. Tabi ki bence bunlar işin bonusu, asıl önemlisi konsantrasyon ve dikkat eksikliğinin bolca yaşandığı günümüzde çocukların beyninin iki yarısınıda kullanmaya ve konsantrasyonunu arttırmaya yönelik olması.
Bu sene Nurdan Öğretmen ile Pembe Mavi çocuklarındada alıştırmalara başlayacağız. Gelişmelerden bol bol haber vereceğim.

29 Temmuz 2012 Pazar

Adalet

Bu pazar Ege'nin odasını toplama günü ilan ettim. Geçen seneye ait defterler, kitaplar, kalemler elden geçti. Geçen senenin notları arasında adalet tanımını buldum.
Adalet
''Bir gün anneanneme gitmiştim. Orada herkes şeker bayramı için buluşmuştu. Biz çocuklar oyunlar oynayıp büyüklerin elini öptük. Sonra anneannemler sohbet ettiler konuştukça konuştular. Biz hala oyun oynayıp duruyorduk. Sonra biz sohbet etmeye başladık. Çok ama çok eğlenmiştik. Anneannem herkese şeker dağtarak herkese  adaletli oldu.'' Bir terazi çocuğu olarak Ege için eşit davranılmak çok önemlidir. En eşit olunacak noktada şeker ve çikolata dağılımıdır.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Mantığa Davet Var!!!!!

Geçen akşam genç bir anne ve 5 yaşlarında oğlu ile tanıştım. Nerede ise bütün akşam anneyi gözlerim açık, içim sıkışmış şekilde dinledim. Anne oğlunu kucağından indirmediği gibi sürekli çocuk adına cevaplar verdi. Bir şeyler ikram edildiğinde çocuğa ayrı bir tabak hazırlamak yerine kendi tabağından besledi. Besledi derken gerçekten bir tek çocuk yorulur ben çiğneyip öyle vereyim demediği kaldı. Hararetli hararetli anlatıyordu, bu sene okula başlaması uygun değildir diye RAM'dan rapor alacakmış, çok şükür oğlu düğme iliklemeyi, yemek yemeyi bilmiyormuşta!!! uzman okula uygun değildir demiş. Tamam kabul ediyorum bende biraz korumacı anneyim ama bu demek değil ki kişiliği örselenmiş çocuk yetiştirelim.  Nerede ise bütün gece susmak için kendimi zorladım ama çok yemek seçiyor, vermesen hiç birşey yemiyor dedi ve patladım.
Dilek: Sağlık problemi var mı?
Genç Anne: yok çok şükür.
Dilek: Peki düşündünüzmü Afrika'daki ya da Dünya'daki herhangi bir aç çocuğun yemek seçme hakkı var mı?
GA: yok tabiiii
Dilek: Peki siz çocuğunuza alternatif sunmasanız ve bir dahaki öğüne kadar yemek vermeseniz nasıl olur?
G.A.: Aaaaaa dayanamam
Dilek:  Yani şunu demek istiyor bana ne Dünya'daki çocuklardan. En özeli, en güzeli, en akıllısı, en en en en benim. Ben çocuğumu aç bırakacak kadar gaddar değilim, en çocuğuna düşkün benim.
Bunları dinlerken içim sıkıştı, bu anne sadece bir örnekti. Hepimizin arızaları, defoları var, anne olmayı öğreniyoruz ama tüm anneleri ve kendimi mantığa davet ediyorum. Çocuklarımız bizlerin malı değil.

17 Temmuz 2012 Salı

Nihan&Mehmet


Anne tarafından toplam yedi kuzeniz. Bizim için kuzen demek kardeş demek, birbirimizin iyi ya da kötü gününde yanında oluruz bazen aylarca birbirimizin yüzünü göremez, bazen beraber tatile gider, bazen birbirimize kızar, bazen iç içe yaşarız. En minik kuzenimiz Nihoş'umuz Haziran ayının son haftası Mehmet'i ile evlendi. En minik ve en son gelin olunca bizdeki telaş diz boyu idi. Çiftin evlerinin hazırlanmasında destek olmak, çeyiz hazırlamak, kına organizasyonu yapmak, kıyafet ayarlamak... Hepimiz farklı bir işin ucundan tuttu ve hasarsız düğünü atlattık.
Teyzemin tek çocuğu gözümüzün nuru Nihoş'umuz ile gerçekten hepimizin çok sevdiği ve onayladığı kıymetli Mehmet'imize ömür boyu mutluluklar. Çift yastıkta tek yatakta kocayın....



Not: Bundan sonraki düğün kuzen çocuklarında vuku bulacak bakalım önce kim? Gördüğüne aşık görmediğine bulaşık B....mı? yoksa şimdiden beni nikah şahidi olarak belirleyen 18 yaşında evlenmeye niyetli Z.... mi? sessiz sakin derinden giden D.... mu?  Çapkın bakışlı S.....mı? yoksa anne ben evlenmeyeceğim ömrümün sonuna kadar senin yanında kalacağım diyen ... mı?

13 Temmuz 2012 Cuma

Hoşgeldin KUZEY


Dilimde sürekli bir melodi;
 biliyorum sen bir meleksin, bana yardım için gönderildin
 biliyorum sen bir meleksin, zor günlerimde çıka geldin
yüzümü güldürdün, başımı döndürdün
acımı dindirdin, yolundam çevirdin
eğlendirdin, sakinleştirdin, ehlileştirdin ve daha bir sürü şey
CANIM MISIN SEN, BENİM MİSİN
HER ŞEYİM MİSİN SEN
HOŞGELDİN MELEK SEFALAR GETİRDİN...

Ege doğduğu zamanlar bir arkadaşım dedi ki, yeni doğan bebeğin yüzüne bakıp dua eder dilersen dileklerin gerçekleşir. Gerçektende arkadaşımın yolunda gitmeyen ilişkisi sonlandı ve çok güzel bir ilişkiye yelken açıp evlendi, çocuk doğurdu. Çok güzel bir iş teklifi aldı ve tüm hayat akışı değişti.  Onun için Ege'ye şansım O benim der.
11.Temmuz sabahı Özge ve Sinan çiftininde dünya güzeli bir KUZEY'leri oldu. Hala kontenjanından Kuzey'in ömrünün çok uzun olmasını, sağlık, neşe, başarı, aşk dolu geçmesini dilerim..Yeni şans meleğimiz, HOŞ GELDİN MELEK SEFALAR GETİRDİN...

12 Temmuz 2012 Perşembe

SBS SONUÇLARI



Güneşli ve güzel bir İstanbul sabahında yolda radyo dinliyoruz. SBS sonuçları açıklanmış, bir sürü sıralamalar yapılıyor ama net anladığım tüm soruları yapan öğrenci sayısı 677, işte burada durmak lazım diye düşünüyorum. Artık oğlum 4. sınıfa gidecek, Başak 7.sınıfa, Zeynep 5.sınıfa ve diger çocuklar. SBS gerçeğine gün geçtikçe yaklaşıyorum ve bu durum midemin ağrımasına sebep oluyor. Bizim zamanımızda (nesilden nesile geçen bir dize) Devlet Parasız Lisesi için ve Özel Okullar için sınava girilir birinci 1kişi olurdu ya da hiç çıkmazdı. Tüm soruları yapabilene tulum yapmış diye hayret ederdik. Yıl 2012  bütün soruları yapabilen 677 çocuk varken 1 tane 2 tane yanlış yapmış çocuk başarısız adlediyor kendini...
Abbas Güçlü diyor ki; 12-13 okul dışında Anadolu Lisesi kavramı kalmadı artık mahalle okullarının adını Anadolu Lisesine çevirdiler. Ortada olmayan okul için bu çaba nedir?  Gerçekten yabancı dil eğitimi veren, öğretmen ve eğitim kalitesi bizim bildiğimiz manada olan Anadolu Lisesi kalmadı mı?
Beynimdeki düşünceler hızla birbirini kovalıyor. Peki neden Anadolu Lisesine gitmesini isteriz, iyi bir eğitim için. Peki iyi bir eğitim ona ne getirecek İyi bir üniversitemi? İyi üniversite ne o zaman, bir kaç ay önce okuduğum bir habere göre Türkiye'deki en iyi üniversite Dünya'daki 200 bilmem kaçıncı. Eeeeeeeeeee çocuklarımızı 200 bilmem kaçıncı adlendilen üniversiteye girmesi için ( bu arada bu üniversiteye girmesi içinde dereceye girmesi gerekiyor)  dersten derse koşturacağız. Galiba sadece bulunduğumuz konumdan bakıyoruz, bildiğimiz çok iyi okullarda çocuklarımızın okuması için 20 yılımızı ve yılını feda etmeye gerek yok diye düşünüyorum en azından şimdilik. Eğer gözüm dönerse beni bir dürtün lütfen...

18 Haziran 2012 Pazartesi

minik beden, koca yürek

Bir müsamerenin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Cuma günü görülmeye değerdi. Bir telaş, koşturma sanki düğün evi, ne kadar her şey önceden hazır olsa da tatlı telaş oluyor işte. Tabi son dakika yapılması gerekenlerde yok değildi, saçlar, makyaj, giyinme, servis vs.  Her sene olduğu gibi bu senede heyecan dorukta idi, minicik bedenleri ve kocaman yürekleri ile profesyonel sahnede gösteri yapmak tabi ki hiç kolay değil. Çocuklarım bunun üstesindede başarı ile geldiler. Bu gösteriyi hazırlamak için değerli oyun zamanlarından ayıran çocuklarımıza teşekkürler....

15 Haziran 2012 Cuma

Hayat'ıma

Hayatım, biz bir elmanın iki yarısı olmadık, hoş belki farklı ağaçların farklı meyveleri olduk. Farklı koku, doku, tat ve renkte olduk ilişkimiz bu farklı tatların bileşimi olup yeni bir tat oluşturdu. Hani ilk mangoyu yediğimiz zaman bu elma desek değil, armut desek değil, kavun desek değil diye hafızamızdaki kokularla, tatlarla eşleştirmeye çalışmıştık ama aslında mango kendine has bir meyveydi. İşte bizim evliliğimizde  harmanlanmış farklılıkların birbirini tamamlaması oldu.  Hoş belki de Ege'de bu karışımdan farklı bir çocuk oldu.
Bundan 10 yıl önce ben değil biz demeye karar vermiş ve bu yola girmiştik. Şimdi dönüp baktığımda çok derin acılar, kayıplar, üzüntüler, mutluluklar, sevinçler, kazançlarımız oldu ama hep bunları yaşarken biz olduk. Sana hayatım diye seslenirkende bir ağız alışkanlığı olarak değil gerçekten benim hayatım olduğu için dedim hep HAYATIM. Hayatım, SENİ SEVİYORUM, nice 10 yıllara diyorum...

13 Haziran 2012 Çarşamba

Müsamerede son viraj

Bu cuma gerçekleşecek olan yıl sonu gösterisi tüm hızı ve heyecanı ile devam ediyor. Her sene bu koşturmaca ve yorgunluk esnasında bir daha gösteri yok diyorum ama gösteri bittikten sonra seneye ne yapacağız diye konuşmaya başlıyoruz. Bu gün kostümler geldi her zamanki gibi köstümlerde sıkıntılar baş gösterdi, yok kimi büyük, kimi küçük, kimi rengi istediği gibi değil ... Yarın yine kostümcünün yolu gözüktü ben yine bu sene son diyorum bakalım haftaya ne düşüneceğim.

11 Haziran 2012 Pazartesi

Benim Hikayem

1972 yılında İstanbul'da başlıyor benim hikayem. Birbirine çok aşık genç çiftin ikinci çocukları olarak geliyorum Dünya'ya. Benden sadece 22 ay büyük bir ağabeyim var.  Ağabeyim hayatımdaki en büyük sırdaşım, dostum, öngörüsüne güvendiğim, sırt üstü kendimi rahatça bırakabileceğim kişi. İşte çekirdek ailem ile çok mutlu geçen ev hayatı. Kuzenlerim var yaşıt olduğumuz çok iyi anlaşıyoruz, sonra 22 daireli bir apartmanın her dairesinden yaşıt çocukların  çıktığı, beraber okula gittiğimiz, oyunlar oynadığımız arkadaşlar. Hayat bana bonkör davranıyor süper dostlar veriyor hala görüştüğüm.
Bütün okul hayatım boyunca arkadaşlarıma değer veriyorum ve karşılığını alıyorum. İş hayatımda biraz tökezliyorum ama olsun beni öldürmeyen şey beni güçlendirerek ayağa kaldırıyor. Aşık oluyorum sevdiğim adam ile evlenip birde üzerine çocuk yapıyorum. İşte ben anne olmak için doğmuşum diye düşünüyorum. Böyle bir mucizenin içinde bulunmaktan dolayı hafif bir gurur duyuyorum (sanki sadece ben doğuruyorum). Benin hayattaki cennetim oluyor oğlum. Ve 40 yaşına geliyorum artık bir anne, bir eş, bir çocuk, bir kardeş,bir abla,  bir hala, bir teyze, bir yeğen, bir kuzen, bir dost, bir arkadaş... olarak hayatıma devam ediyor ve şükrediyorum. Bu güne kadar benim ben olmamı sağlayan, benimle hayatını paylaşan, eklediklerim, elediklerim, kayıplarım, kazançlarım herkese teşekkür ediyorum...

7 Haziran 2012 Perşembe

Bisikletle ulaşımı destekliyorum

Türkiye'de özellikle İstanbul'da bisiklet durakları, yolları, zihniyeti olmasada çorbada tuzum olsun.



6 Haziran 2012 Çarşamba

karne hediyesine son....

Ebeveynlerle birleşip bir kampanya başlatmak istiyorum, karne hediyesine son. Karneden sonra alınan hediye kavramı bana pek doğru gelmiyor, tabi ki bende hediye alıyorum ama adı yaz hediyesi, kış hediyesi hani bunun su şişesi adını taşıyor. Ege'ye sorumluluklarını yerine getirdiği için onaylama, kutlama, kucaklama dışında maddi bir hediye almak ve bunu abartmak istemiyorum. Oğluma şöyle izah etmeye çalışıyorum, karnenin iyi gelmesi ve ders çalışmak zaten sorumluluğundu bunun için hediye alınmaz. Babana işten gelince sen çok çalıştın hadi sana hediye alalım, ya da ben yemek pişirince ne güzel yemek yaptın hadi hediye alalım diyormuyuz? Bu örneklerle ikna olan oğlum, hediye alınan arkadaşlarını ve kuzenlerini görünce içindeki hediye isteği  depreşiyor ve ben yine örneklerle boğuşuyorum. Bence birleşelim ve bu duruma dur diyelim..
KARNE HEDİYESİNE SON.....

Teyze oldum

Bazısı kandan bazısı candan yeğenlerim  oldu. Bana halalığı, teyzeliği tattırdılar. 30.Mayıs günü candan kardeşim Elif'in biricik eşi Uğur ile kızları Zeynep Aslı doğdu.  Beklerken bir fil hamileliği kadar uzun geçen dönemin sonunda minik sincabımız doğdu. Sabah saatlerinden itibaren Elif'in doğuma gideceği saati beklerken midemde yumruk oluştu, ben anneden daha heyecanlıydım sanırım. Teyze olmanın bedelide salya sümük ağlamak oldu. Minik sincabım hoşgeldin hayatımıza Elif ile Uğur'u anne baba, Yeter'i anneanne, Osman'ı dayı, beni teyze olarak taçlandırdın. Hayatın çoook uzun, sağlıklı, keyifli, bol kahkahalı, bol dostluklu, başarılı, aşk dolu, sevgi dolu, her geçen günün farklı olsun.

17 Mayıs 2012 Perşembe

her çekirdek bir ağaçtır



Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar.
... Bu sene (2012) dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin.
Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün.
Üzerine de bir bardak su dökün.

Gömme imkanınız yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın ( yada arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır.
Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler…

Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir !
Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan yada dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.
En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...
Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor, Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.

Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler...