25 Ocak 2011 Salı

Pembe Mavi'li olmak

Anne olmayı çok sevmiş ama yorgun düşmüştüm. Hayatımda çocuk bezi, çorbası, yoğurdu, diş ağrısı, ateşi, ilk adımı, bol fotograf çekimi dışında bir şey yoktu. Konuştuğum herkese çocuk muamelesi yapıp yetişkin olduğumu unutmuştum. Kabullenmem gereken şey bebeğimin büyüdüğü ve yaşıtlarına ihtiyaç duyduğu, benimde yaşıtlarımla beraber olmam gerektiğiydi.
Pembe Mavi'deki hayatımız böyle başlamıştı. Güneş ile beraber anaokulu araştırmaya ve turlamaya başladık. Biz butik, deneyimli bir kadronun olduğu, yaptığı işten emin bir yer arıyorduk. Bizim aradığımız özelliklerdeki yer Pembe Mavi Anaokulu idi. Benden hiç ayrılmayan (babası ile birlikte bakkala dahi gitmeyen) oğlum bu okula ilk günden itibaren çok alışmış ve sevmişti. Ben de özgürlüğümü ilan edip arkadaşlarımla buluşup kahve içerek (yanında çocuk olmadan sohbet etmek bir lüksmüş), kitap okuyarak, gazeteleri düzenli okuyarak (genelde biriktirip ilk fırsatta okurdum), alışverişe çıkarak bir yılımı geçirmiştim. Bir yılın sonunda Pembe Mavi'nin kurucusu olan Ferhan ortaklık teklif etmiş ve ben de hiç aklımda olmayan bir işin içine girmiştim.
Artık hem kendi doğurduğum bir çocuktan, hem de doğurmadığım ama çok sevdiğim çocuklarımdan sorumlu idim. Ben bu anaokulu işinide çok sevmiştim.