11 Kasım 2012 Pazar

Avusturalya'lı işadamından ders

Geçen gün Ayşe Arman'nin  "Greenpease'e  ayda 50 bin dolar veren adam" ile ilgili yazısını okudum.  Avusturalya'lı bir mühendismiş ilk baslarda 50 dolarla başlayan bağışları işleri büyüdükce büyümüş ve ayda 50 bin dolara gelmiş.  İki kızı olmuş birisi 16 yasında vefat etmiş, öbür kızıda 36 yasında bir psikologmuş ve bir yıl önce evlenmiş, onlara güzel bir düğün hediyesi almış. Ama daha fazlası ne olsun?diyor. Bizim kültürümüzde daha fazlası olmaz. Kızım da kabul etmez, kocasınıda incitmiş olurum.
Ayse sorar 'ev filan mı aldınız?'
Yooo olmaz. Bizim kültürümüzde damada hakaret etmiş olursunuz. onlar kendi evlerini alırlar. Ama benden borç istediler, verdim. Geri ödeyeceklerini söylediler...
Nasıl yani, neden geri ödesinki, siz onun babasısınız!
Elbette ama insanlar hayatlarını kendileri kurmalı. Ayrıca Greenpease'e her ay verdigim para, insanlık için faydalı. O başka bir şey. Kızım da zaten ona havadan bir ev ya da tekne almamı istemez.
Bu yazıyı okuyunca düşünmeden edemiyorum güzel bir hayat dersi ile bizim kültürümüz arasında sıkışıyorum. Biz anne-babalarımızdan çok şey beklerken, çocuklarımızada çok şey vermeye çalışıyoruz. Hatta bazen kendi şartlarımız dışında şartlar sunup çocuğa sanal bir dünya yaratıyoruz.  Aslında çocuğa sunduğumuz zorlama hayatlar ile onlara 'sen beceriksizsin ben senin adına düşünüp yaparım' diyoruz. Ama bir yandanda oğluma ev alacak param varsa neden sıkıntıya düşsün diye düşünüyorum. Ah! bu kültürümüz ah! Gerçi savunma mekanizmam devreye giriyor ve zaten bu ülkede yaşamak çok zor neden çocuğumun hayatını daha zorlaştırayım. Sürekli bir gelecek kaygısı yaşarken O'nunda bu duyguyu yaşamasına izin vereyim. Anlayacağınız kafam oldukça karıştı, duygularım ile mantığım arasında sıkışıp kaldım...

7 Kasım 2012 Çarşamba

Kilo problemini biliyorum geriye çözmek kalıyor





Kilo problemimin nereden geldiğini biliyorum eeee artık geriye çözmek kalıyor. Hayatımızın en önemli meselesinin yemek yemek olduğunu düşünüyorum. Hele ki, Türk ailelerinde bu durum daha fazla gibi.
Neden yemek yeriz?
-Fizyolojik ihtiyaçımızdan dolayı, vücudumuza enerji girecek ki yaşamsal döngümüz devam etsin.
-Karnımız zil çaldığından,
-Damak zevkimizden dolayı,
-Kan şekeri düştüğü için,
-Üzüldüğümüz için,
-sıkıldığımız için,
-Sevindiğimiz için,
-Şuursuzca ne yaptığımızı bilmediğimiz için, ve bir sürü nedenden dolayı yerizde yeriz.
İlk Dünya'ya merhaba dediğimizde emme refkleksimiz vardır ama annemiz bu reflekse karşı doymadığımızı düşündüğü için  bizi emzirirde emzirir. Bebek emdikçe gaz yapar ve ağlar, anne bebek ağladıkça emzirir bu kısır döngü devam eder. (Annem beni seviyor her ağladığımda beni emziriyor)
 İlk ek gıdalara geçtiğimizde bedenimiz kadar yemeği her öğünde yememizi isterler. O yemek ya bitecektir ya da ağzından burnundan şuurlu ya da tv karşısında şuursuzca tıkılacaktır. Yemek artık bizim elimizde yetişkinleri mutlu etme ve sinirlendirme için kullanabileceğimiz bir silahtır. (Anne-babam beni seviyor yemek yedirmek için sürekli ilgileniyor hatta peşimden koşturuyor)
Gittiğimiz anneanne, babaanne, dayı, halı, teyze, komşu teyze nereye gidersek gidelim evde sürekli yemek ikramı yapılır. Allah ne verdiği ise diye başlanır ama oradan ayrılana kadar ikram devam eder. (anneannem, babaannem, teyzemler ... beni çok seviyor )
Okula başladım zaman  süper okul kantinleri ile karşılaşırım, ne ararsan var cola, kremalı bisküvi, tuzlu çubuk daha neler neler  (okul yönetimi beni çok seviyor kısa sürede kana karışıp şekerimi yükselten gıdalar ile beni mutlu ediyor)
Evde canım sıkılır ne yapacağımı bir türlü bilemem, önümde o kadar uzun zaman vardır ki zamanı bol keseden  fütursuzca harcayabilirim. Kendimi dolapla bütünleştiririm (kendimi seviyorum bak şeker yükseldi mutluyum)
Arkadaşımla ya da sevgilimle tartışırım ve sorunu çözemeyip içime kapanıp dolaba açılırım. (aşkta neymiş gerçek aşk çikolata)
Anne olurum yeni hayatıma alışmaya ve doğum ağrılarılarına gögüs germeye çalışırken sürekli emziririm ve sütüm bol olsun diye yerimde yerim. (bebeğimi seviyorum)
Çocuğum okuldan gelir kaçta geldiğinin önemi yoktur saar:13'te olur, 16'da, 18'de pek bir farkı yoktur önüne yemek koymam gerekir. (çocuğumu seviyorum)
Herhalde en traji komik olanıda; evden cenazeniz çıkmıştır kafanız karışık ruhunuz darmadağın olmuştur. Etrafınızda bulunan yakınlar sürekli size bir şey yedirmeye çalışırlar sanki yemek içimizdeki boşluk duygusunu dolduracaktır.
Ya da eve gelirsiniz anneniz canınızın sıkkın olduğunu görünce bir çay yanında bir dilim kek verir sakinleşirsiniz. Artık yemek yemeğe bir çok şey sığdırıyorum. Bu sığdırdıklarım arasında maalesef kilolarda var. Sonrada anneniz ya da bir arkadaşınız çıkıp 'aaa acaba  sen bu sıralar kilomu aldım? bence biraz dikkat etmelisin'der ve sen bu sözlerle başedebilmek için bir parça çikolata yersin...
Kilomu aldım gerçekten acaba neden?...









2 Kasım 2012 Cuma

Ege Edirne'de

Gecen hafta Ege'nin Okulu'ndan bir yazı geldi  Edirne'ye gezi düzenlenecekmiş. Bizim evde bir heyecan bir heyecan icimiz icimize sığmadı. Babası ile konuşuldu ve gitmesine izin verdik. Bu arada bir kaç arkadasım arayipta ne yapıyorsun gonderecekmisin diye sorunca tatbiki göndereceğiz deyip havalara girdim ama acaba gondermesekmi diye düşünmedim dersem yalan olur. Beklenen geziye bu sabah saat 5 te kaldım ve okula , öğretmenlerine teslim ettim.  İlk defa yaşadığımız bu deneyimde biraz karın ağrım var , birazda burukluk. Oğlum gungectikce büyüyor ve bireysellesiyor. Neyse Ege daha donmedi saatin geçmesini bekliyorum ama  kafamı toparlayamiyorum.