21 Eylül 2012 Cuma

Değişim, değişim, değişim...

Değişim, değişim, değişim... Hayatımızdaki her şey değişiyor tamam kabul ediyorum değişmeyen tek şey değişim. Ama çocukluğumun mahallelerini hatırladığımda içim sızlıyor. Sokağa çıkmak diye bir kavramın olduğu zamanlar (şimdi sokak yok ki siteye çıkıyorumda denilmezki)  Bizim mahalledeki bakkal Hasan amca, küçük bir dükkan içinde raflar, küçük bir buzdolabı, bisküvi kutuları, tartı, tezgahta yer alan sakız ve şekerlemeler. 1001 çeşit kırtasiye içinde kitaptan, deftere, kalemlere, çantalara, oyuncaklara kadar her şey var. Manavın önünde mevsim meyveleri, yan dükkanda balıkçı, onun karşısında cigerci önünde kediler. Şimdi ki zamanda büyük market zincirleri dialogsuz geçen hızlı alışverişler. Açıkçası hala ayakta durmaya çalışan küçük esnafın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Et aldığımız kasabın 'abla sana bugün et vermeyeyim'demesini, istiyorum. Bakkalın, manavın, kasabın, fırının, ciğercinin yaşamasını istiyorum. Kabul ediyorum belki küçük esnafın maliyeti daha fazla olduğu için biraz daha maliyetli olabilir ama her ev süt, ekmek dışında arada başka şeylerde alsa bütçeside sarsılmaz, küçük esnafda yaşar diye düşünüyorum. 

İnsan Olmak

Almanya'da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlere şu mektubu gönderiyormuş.
Bir toplama kampında sag kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum. Sizlerden istediğim şudur.
Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın, çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, matematik, çocuklarımızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir

Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur. İnsan, kendine olan; güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır. Hiç kimse fazla  yaşamış olmakla yaşlanmaz. İnsanları yaşlandıran ideallerini bitmesidir. Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe , beyni yeni şeyler keşfettikçe herkes gençtir. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, oysa yaşamadıkça yaşlanırlar.
İnsan, yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır!
(Bu yazıyı çok beğendiğim için sizinle paylaşmak istedim. W.E.Glodstone yazmış)

13 Eylül 2012 Perşembe

St.Petersburg İzleri

Temmuz ayının başında Rusya'nın en güzel şehirlerinden biri olan St.Peterburg'a gittik. Gezimiz  sinema platformunun içinde dolaşmak gibiydi bir de saat 23:30 gibi kararmaya başlayan doğa olayıda eklenince değmesin keyfimize. Açıkçası çok beğendiğim şehirde gezilecek yerlerden pek bahsetmeyeceğim, bu bilgilere biraz emek harcayınca ulaşabilirsiniz. Ben gözüme çarpan detaylardan bahsedeceğim.
Bu şehirde çocuklara çok önem veriyorlar, bindiğimiz bütün metrolarda çocuklar oturuyor yetişkinler ayakta. Ege'nin havasını sormayın yani..
0-2 yaş arasındaki çocuklar bol bol dışarıda ama daha büyük çocuklar sanki şehirde yaşamıyorlar herhalde okuldalar yani eğitim şart.
Sokakta bir kişinin omzunda gördüğüm kedi dışında kedi ve köpek hiç yoktu. Nedendir bilemem ama herhalde sokak hayvanları kısırlaştırılırsa bizde de sokak hayvanları azalır.
Kadınlar gerçekten güzeller o kadar yağlı ve kremalı beslenmelerine rağmen selülitleri yok. Burası biraz sinir...
Biraz mesafeli ve hatta asık suratlılar , rehberimizde şu an kapitalizmin en vahşisini yaşıyoruz bu şehir sadece sizlerin gördükleri değil diyor.
Yaşlı hiç erkek yok tespitimden sonra kocam 'o kadar votka içiyorlar ki yaşlanmaya fırsat bulamıyorlar' yorumunu yaptı.
Anayasalarının bilmem kaçınca maddesine göre izin almadan toplanıp yürüyüş yapabilirlermiş ama Putin bu maddeyi kaldırmaya kalktığı için her ay toplanıp yürüyüş yapıyorlar.
Biz oradayken rehberimiz bizi uyardı denizcilik bayramında çok içki tüketilir ve taşkınlık olabilir diye, evet sokaklar bayraklı, çizgili kıyafetli, şarkı söyleyen gençler ile doluydu bence çok keyifli.
Bence en önemlisi bir kadın olarak orada kendimi rahat hissettim, bunu burada yaşarken pek anlamasamda orada daha iyi farkediliyor. Kadınlar rahat rahat dolaşıyor, cafede oturuyor, sohbet ediyor. Türkiye'deki kadınlar her an çantamımı götürecekler, çocuğumu gözümün önünden ayırmayayım, bu hödük niye bakıyor yakammı açıldı, eteğim otururken toplandımı vb hep tedirgin yaşıyor. Hiç dışarıda sandalyeye rahatça oturup arkama yaslanmadığımı farkettim((((((
 
Medeniyetin para ile değil çocuk ve kadına bakışla doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Bu keyifli geziden yüzlerce resimden bazıları
 
 
Puşkin'in heykeli

Tatar cami

En önemli caddeleri Nevski , gerçekten çok keyifli
 

Rus Müzesi



Şu kendini çekebilen kişilere bayılıyorum

Ege ve Isaac Katedrali


 

Hermitaj Sarayı, tek kelime MUHTEŞEM

Picasso ve Ege (Sarayda deliye döndüm bir salonda Monet, başka yerde Picasso, Da Vinci ve daha neler)

Kazan Katedrali


Küçük Rus'um
 

Çok güzel parkları ve meydanları var insanın içi sızlıyor

Bütün gün yorulunca kilisede yere oturdum Güneş'te Ege ile bana bozukluk attı))))

Bu pozu pek bir beğendim

Kanlı Kilise , bu kiliseyi çok beğendim her açıdan ve her havada resimlerini çekmişim


Sokak ressamlarına oğluşum poz verirken

Bu fotoda saat 23 civarı

Nehir turundan Hermitaj görüntüsü


12 Eylül 2012 Çarşamba

Kurabiyelerin ağzı yok ki

Dün akşam üzeri çocuklar ikindi kahvaltısı yapıyorlar. Bende masaya oturdum ve sohbet ediyoruz.3 yaşlarında her an insanı kucaklayan, sevgi pıtırcığı , bana Dilekk  Anım diye seslenen oğlumuz sadece konuşuyor ve kurabıye yemek istemiyor ben de 'aaaaa bu kurabiye beni ye diyor'dedim gülerek. Kavala kurabiyesi kıvamında badem gözlü, beyaz tenli insanda her an koklamak ve öpmek hissi uyandıran 3.5 yaşındaki başka bir oğlumuzda 'aaa kurabiyelerin ağzı yokki konuşamazlar'dedi... Ve benim sözüm bitti...

4 Eylül 2012 Salı

İyi ki doğdun Başak.....

27.Ağustos.2000 öğle saatlerinde canımın içi, ilk göz ağrım Başak'cığım Dünya'ya geldi. Halasının kuzusu, bir tanesi, ilk göz ağrısı, burnumun direği, canımın içi iyi ki doğmuşsun, iyi ki varsın , yaşattığın tüm güzel zamanlar ve duygular için teşekkürler. SENİ KOCAMAN SEVİYORUM...